Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını gündelik hayatımızı tamamen değiştirdi. Tüm ekonomik sistemlerin, iktisadi politikaların sorgulandığı, sektörel olarak da hikayelerin yeniden yazılmaya başlandığı böylesi tarihi bir süreçte gayrimenkul sektörünün geleceğine ve tüketici eğilimlerine dair bazı öngörülerimizi sizlerle paylaşıyoruz.
Dünyada hızla büyüyen dijital gayrimenkul girişimlerinin (Prop-Tech) Türkiye’de de yavaş yavaş uygulama alanı bulduğu bir ortamda gündeme düştü bu salgın. Gayrimenkullerin sunumu ve yerinde tanıtımı için alıcı ve satıcının bir araya geldiği, temel süreçlerin ilk etapta virüs şokunun yaşattığı endişe sebebiyle beklemeye alındığı böylesi bir dönemde, bu ve benzeri süreçlerini dijitale taşımış olan şirketler, rekabette öne çıktı. Servis sunumunun internet üzerinden yeniden tanımlandığı bu yapıda; ister geliştirici veya müteahhit, ister aracı veya gayrimenkul ofisi olsun dijital dönüşüme yatırım yapmayan oluşumların rekabette öne çıkması zor görünmektedir.
Gayrimenkul tercihlerindeki kriterlerin de değişeceği bu konjonktürde lokasyonun önemini belirleyen kırılımlarda da ciddi farklılıklar öngörülüyor. Nüfus yoğun, kozmopolit, dünya şehri olmasıyla nam salmış ve “yakınlık” argümanıyla eşdeğer şerefiyelendirilmiş merkez yerleşimlerin öncelik tercihi anlamında tahtının tehlikede olduğu söylenebilir. Sosyal mesafe, izolasyon, karantina vb. kavramların bilinçaltımızda yarattığı etkilerin davranışsal çıktılarını yaşamayı tercih ettiğimiz mekanların farklılıklarında daha net görebilir hale geleceğiz.
Gayrimenkul müşterilerinin eğilimleri açısından süreç değerlendirildiğinde, birçok farklı okuma yapılabilir. Kalabalık şehir merkezlerindeki apartman dairelerinden ziyade, müstakil ve bahçeli konutların tercih edilerek bu yönde artış olabileceği öngörülmektedir. Satın alma gücüne göre değişen bu müstakil konseptler; villa, bahçeli köy evi, yazlık, bağ evi, müstakil aile binası vb. gayrimenkul yelpazesinde çeşitlenebilir.
Bu süreçte yoğun olarak deneyimlenen home ofis çalışmalarının daha da artacağından bahsedebiliriz. Bu nedenle hibrit mekanların ve esnek çalışma ortamlarının popülaritesinde çok ciddi artış yaşanacağını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Konut tiplerinde bir odanın ofis çalışmasına uygun nitelikte projelendirilmesi, teknik altyapı olarak da ofis gereksinimlerine göre dizayn edilmesi gerekecektir.
Yaşamsal öncelikler sıralamasındaki değişimlerle beraber, hijyenin de konut mimarisinde önemli bir ağırlığı olacağı, bu yöndeki teknolojik girişimlerin de bu ağırlığı destekleyeceğini öngörüyoruz. Otomatik dezenfektasyon sağlayan banyo, mutfak ürünlerine, minimum temasla çalışabilen akıllı ev sistemlerine yönelişler olacaktır. Mimari konut planlarının geleneksel yapıdan uzaklaşarak daire girişine yakın, ofis-oda veya girişe yakın duş ve soyunma odası gibi mimari konsept değişiklikleri yapılabilecektir.
Evde kalma mecburiyetinin açık havada vakit geçirmenin kıymetini arttırdığı bu süreç; ev içindeki teras ve balkon gibi mahallerin vazgeçilmezliğini de ortaya koymuş oldu. Müstakil evlerle birlikte balkonlu evlere olan talebin her zamankinden daha fazla artmaya başlaması, gayrimenkul geliştiricilerinin de üretimlerini bu alanda yoğunlaştıracakları sonucunu doğuracaktır.
Gayrimenkul sektörüne getirdiği yenilikçi ve insan merkezli finansal çözümler ile sektörü büyütme iddiası ile kurulan Birtep olarak bizler, tüketicilerin tercihlerini doğru tanımlamak ve takip etmek gayretiyle salgının etkilerine dair güncel analizlerimizi sizlerle paylaştık. Önümüzdeki süreçte bu öngörülerin geçerliliğini salgının seyri belirleyecek olsa da şartlar ne olursa olsun insanı merkezine koymayan, ihtiyaçları dinamik bir şekilde yorumlayamayan hiçbir ticari modelin de ekonomik bir katma değer sağlayamayacağını kabul etmemiz elzem hale geliyor.